90 DAKİKADA DAHA İNCE GÖRÜNMEK
Renkli mesleğime sadece teğet geçen 2008 tarihli bir röportajıma denk geldim arşiv karıştırırken. Merak edenler için aşağıya ekleyeceğim, ama sizlerle paylaşma nedenimi kısaca özetlemek isterim.
Bazı danışanlarımla paylaşmışımdır bu hikayelerimi. Beş part-time işi bir arada yürüttüğüm dönemlere denk gelir. Türk ölçüsüyle 44, İngiliz ölçüsüyle 16 beden olduğum dönemlerde bu part-time işlerin ikisi “büyük beden prova mankenliği” idi.
Bilmeyenler için söyleyeyim; cansız mankenin yetersiz kaldığı aşamada koleksiyon için tasarlanmış giysi üzerinizde denenir, hareketlerinizi kısıtlayıp kısıtlamadığına, kumaşın rahatsız edip etmediğine dair bilgiler sizden talep edilir. Benim gibi aceleci iseniz de, giyinip soyunurken bol bol da iğne batırırsınız kendinize. Keyifli bir iştir çünkü tasarımcının hayalinin görünür hale gelmesine tanıklık ve aracılık ediyorsunuzdur, zorluklarına rağmen güzeldir çünkü eve iş götüremiyorsunuzdur, lükstür çünkü beğendiğiniz bir parçayı alacaksanız tam size göre dikilmiştir.
Renklere dair soru işaretlerimin biriktikçe biriktiği dönem bu dönemdir.
Düşünsenize, her ürün tamamen bedenime göre yapılmış, kesimde tek bir kusur yok, buna rağmen her dergide, her konuşmada karşıma çıkan: “siyah zayıf gösterir” tezini doğrulayacak en ufak bir ışık göremiyorum herhangi bir siyah kıyafeti giyip ayna karşısına geçtiğimde…Hatta tam tersine, daha ağır ve hantal bir görüntüye bürünüyorum.
Sonrasında, renk danışmanlığı eğitimimde, beni en ince gösterecek rengin kendi renk paletimdeki koyu renklerden antrasit ve puslu lacivert olduğunu öğrendim. Elbette siyah giyip kilo kapatmaya çalıştığım zamanlara hayıflandım. Bu kadar küçük ama bu kadar etkisi büyük bilgiyi çok ama çok daha öncelerde, röportajda belirttiğim üzere lise yıllarında yuvarlanarak yürüdüğüm dönemlerde bilmeyi çok isterdim.
Bu aralar memnuniyetle fark ediyorum ki, genç, ince, fit görünmek için ziyaretime gelen danışan sayısı arttı. Diyetisyen ziyareti, spor salonu üyeliği fikrinde olanlar, genelde bu adımlar öncesi ve bazen esnasında “ince bir renk ayarı"nın yapabileceği mucizeleri de deneyimlemeyi istiyor.
Etkisini kendimden biliyorum ve paylaşmak isterim ki: ne zaman kusur var saydığımıza odaklanıyoruz, aslında onu besliyor oluyoruz. Prova mankenliğine 79 kiloda başladıktan sonra Hürriyet Gazetesi'ne şöyle demişim:
‘‘Faik Sönmez'le çalışmaya başlamadan önce 40 beden giysilere girmeye çalışırdım. Oysa ben 44 bedenim, boyum 1.79, kilom 75. Hayatımda hiç zayıf olmadım. Ama hiç şimdiki kadar kendimle barışık değildim. Artık yemeklerime dikkat etmek zorunda değilim. Kilomu korumam gerekiyor ve üstelik para kazanıyorum.’’
Kiloyu kusur görmekten vaz geçince kendiliğinden 4 kg vermişim!
Kusur varsaydığımız yanları örtmeye çalışırken, ışığımızı yansıttığımız yanlarımızı da kurban ettiğimizi hatırlatmak istedim bugün.
Renklerinizle gülümseyin :)
Görselleri Google'da buldum, netliğine lütfen takılmayalım ;)
SENİNLE DERGİSİ - MAYIS 2008
Öncelikle bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Bursa doğumluyum. İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Fakültesi mezunuyum. Colourfit markası ile kişisel renk analizi yapıyor, kişilerin doğal renkleri ile bütünlük içerisindeki giyim renklerini belirleyerek, olabilecekleri en iyi görüntüye kavuşmalarına yardımcı oluyorum.
Modellik fikri nasıl gelişti? Teklif üzerine mi modellik yapmaya başladınız? Büyük beden mankenliğe prova mankeni olarak başladım. İkinci yıldan itibaren yurtdışından gelen profesyonel büyük beden mankenlerin yanında ikinci yüz olarak yer almaya başladım. Prova mankenliğine başlayışım tamamen tesadüf idi. Faik Sönmez’in pazar araştırmalarını yapmakta olan firma çalışanı arkadaşım, Faik Sönmez’in alt ve üst bedeni aynı beden olan prova mankeni ihtiyaçlarından bahsetti. Sonrasında ölçü alınması, işin gereklerini öğrenmek derken, 4 seneyi, son derece sıcak ve samimi bir ortamda geride bıraktık birlikte.
Modellik yaptığınız sırada çalışıyor muydunuz? Modellik yaptığım dönemde part-time yürütmekte olduğum farklı sektörlerde işlerim vardı. Moda dünyasını ve trendleri yakından takip edebilmek adına bu iş benim adıma büyük kazanç oldu. Moda ile o döneme kadar çok da yakın olmayan ben, bu birlikte çalışma sonucu, giysi renkleri ve insanların doğal renkleri arasındaki uyuma da merak salarak, şu andaki işimin ilk adımlarını atabilme fırsatı buldum.
Ülkemizde ve dünyada genelde zayıf-uzun boylu hanımlar mankenlik ve modelliğe yakıştırılır. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isteriz...Uzun boylu olmanın giysiyi taşırken bir avantaj olduğunu söylemek gerek, ancak örneğin fotomodellik için şart değil. Boydan alınan görüntülerde, en önemli konu alt beden ve üst beden arasında dengenin varolması ve genel beğeni doğrultusunda bacakların uzun olması. Prova mankenliğinde genelde aranan beden ölçüsü normal bedenler için 38 ve büyük bedenler için 44, mankenlik ve fotomodellikte ise normal koleksiyonlar için 34-36 ve büyük bedenlerde 44 cıvarı. Ancak el, bacak, ayak, yüz fotomodelleri de mevcut, dolayısıyla zayıflık veya uzun boylulukla sınırlamamak lazım.
Sizin için kilolu diyemeyiz. Balıketli tanımı daha uygun sanırım. Yine de büyük bir firmanın tanıtım mankeni olabileceğiniz aklınızdan geçer miydi daha önceleri? Çok kilolu olup yuvarlanarak yürüdüğüm dönemler de oldu ama 70-74 kg aralığında şişmandan ziyade balıketli sayılırım ve kilom ne kadar düşerse düşsün zayıf olmuyorum :) Neredeyse her bedeni isteyerek ya da istemeyerek deneyimlemiş durumdayım.
Prova mankenliği veya büyük beden mankenlik gibi mesleklerin olduğundan dahi haberim yoktu bu teklif öncesinde. Hiç aklımda olmayan bir iş için, aranılıp da zor bulunan özelliklere sahip olduğunu farketmek şaşırtıyor insanı.
Belki de mutfağımız gereği hanımlarımız yuvarlak hatlı. Kilo vermek için çok çabalarınız oldu mu sizin de? Bedeninizle hep barışık mıydınız? Ortaokulda başlayan enine genişleme ve spor nedeniyle kas yaparak ağırlaşma sürecimden itibaren kilo vermek için sözde çabalarım hep oldu. Her pazartesi günü rejime başlamalar, her pazartesi öğleden sonra abur cubur ile bozmalar, “adrenalin salgılayarak zayıflanırmış” bilgisi üzerine paraşüt kursuna yazılmaya karar vermeler… Elbette iradesizliğin sonucu hüsran… Bir de, insanın 20 seneyi aşkın süre aynada hep aynı şeyi görmesi bıkkınlık getiriyor ve değişime gitmeyi arzuluyor. Kıvırcık saçını düzleştiriyor, gözünün rengini lensle çeşitlendiriyor, bir de cerrahi müdahale olmadıkça değişmeyecek yönlerini inatla değiştirebileceği gibi bir yanılgıya kapılıyor insan. Sanırım bu işe kadar bedenimle barışık olduğum zaman dilimi azdır. Bu iş sayesinde takıntılarımdan –ki bunların içinde 44 bedeni 40 beden giysilere sığdırmaya çalışmaktan, üç beş kilo verebilmek için okunan kitaplara kadar geniş yelpazede bir işkenceler dizisi sayılabilir- kurtuldum. Her şey bakış açısında ve bu işle bakış açım büyük ölçüde değişti. Büyük beden giysilerin hantal, kaba oldukları önyargım ise, modelliğini yaptığım koleksiyonlardaki estetik çizgilerle çürüdü.
Bu dönemde zihin ve metabolizma arasındaki bir ilişkiyi yakalayabildim. Zihin varolanı kusur ve/veya yanlışlık olarak nitelendirdikçe negatifliği besliyor. Ne zamanki varolandan mutluluk duyuyor, o zaman varolan optimum hale dönüşüyor. Çaba gerektirmeden…
Takıntı yapılacak en son şeyin bedensel farklılıklarımız olduğunu düşünüyorum. Evet, en iyi formu yakalamaya çalışmak anlaşılabilir bir durum ama başkalarına görüntümüzden fazlasını ifade etmek yolunda ilerlemek, çabayı yalnızca dış görüntüye indirgememek taraftarıyım. Hele ki sorun olarak nitelendirdiğimiz bu duruma odaklanarak kaybettiğimiz zaman, özgüven ve benzerlerini düşününce…
Bir mankenden daha kilolu olmak, kadınların özgüvenini kıran bir etken olabilir mi sizce? Bir mankenin ölçülerinden farklı olmanın getirebileceği rahatsızlığın, dış görünüşün sosyal hayattaki değerine –öneminden bahsetmiyorum- kafamızda biçtiğimiz değerle paralel olduğunu düşünüyorum.
Kataloğunda yer aldığınız firmanın sloganı "Mutluluğun bedeni yok” Katılıyor musunuz bu görüşe? ”Mutluluğun bedeni yok” sloganına yüzde yüz katılıyorum. Kişinin seçimlerinden, düşüncelerinden ama özellikle yaradılıştan varolan farklılıklardan kaynaklanan ayrımcılığa karşıyım. İngilizce’de birkaç senedir bu konudaki ayrımcılık, “sizeism” olarak adlandırılıyor. Sağlık, mutluluk, istediği gibi giyinebilme, kendinden memnun olma beden ölçülerinden bağımsız değerler ve haklar olabilmeli…
Girdiğiniz ortamlarda farkedilmek ister misiniz? Ya da zaten hep farkedilen biri misinizdir sosyal yaşamınızda? Girdiğim ortamlarda çocukluğumdan itibaren uzun boyumdan dolayı fazla fark edilen biri olarak bunun bir keyfi varsa şayet, çıkartmak yerine, gizlenmeyi tercih ettim uzun süre. Şu anda beğeni bakışlarını da, eleştirel bakışları da -olur da rastlantı sonucu görürsem- eskisi kadar umursamıyorum. O kadar göreceli ki tüm bu yargı ve önyargılar, kendime pay biçip mutlu olacağım veya üzüleceğim bir değere sahip olmadıklarını düşünüyorum. Neticede benim bir çabam veya başarımın eseri değil dış görünüşüm.
Lider ruhlu musunuzdur? Lider ruhlu derken, başkalarını peşinden sürükleme anlamında lider bir ruhtan bahsediyorsanız hayır o kadar ön planda olmamayı tercih ederim. Gizlenme ihtiyacım burada da devreye girer ancak takım çalışmalarında fark ettirmeden görüşlerimi benimsetebilir ve karşı tarafın kendi görüşüymüşçesine kabullenmesine yol açabilirim ve kendi fikrimi onun fikriymişçesine destekler görünebilirim. :)
Standart manken fiziğine sahip olmayan pekçok hanımın modellik hevesleri kursaklarında kalıyor. Ne tavsiye edersiniz onlara? Maddi ya da manevi değere dönüştürülebilecek bir fiziksel artının belki yok sayılmaması, denenmesi gerekir. Modellik fiziksel beğeni odağı olmakla ilintiliyse bu hevesin gerçekleşmemesine yerinmek gereksiz. İnsanlar üzerinde etki bırakmanın yolu medyatik veya ünlü olmaktan geçmiyor. Modellik unsurları mevcut değilse, ses, diğer yetenekler en önemlisi akıl gücü ön planda olmalı…kendimizden memnuniyetimizi öncelikle kendimiz için gerçekleştirmeliyiz. Varolan değerlerimizi –fiziken ya da manen mümkün olduğunca vurgulamak en mantıklısı. Başka biri ya da başka bir şey olmaya çalışmaktansa… Renk analizi yaparken de buna odaklanıyoruz. Varolan değerleri vurgulamak, olabildiğinin en iyisi görünmek.
Son olarak eklemek istediğiniz birşeyler var mı? Gizlenmeye bu kadar meraklı bir kişilik ya da zamanında mankenlik yapanları çok cüretkar bulan bu kişilik, nasıl olur da mankenlik yapar sorusuna yanıt veremiyorum. Hayat asla yapmam dediğiniz şeyleri karşınıza çıkartıp bundan zevk bile almanıza yardımcı olabiliyor. Çoluk çocuk ileride olur mu bilmiyorum ama yaşlılığıma ulaşabilirsem, bugünlere ait profesyonel çekilmiş fotoğraflara sahip olmaktan ve bu iş süresince yaşadığım anılardan çok keyif alabileceğimi düşünüyorum.