TENİNLE GÖREBİLDİĞİN MİMARİ

Direkt kitap tavsiyesi ile başlayayım: Tenin Gözleri / Juhani Pallasmaa / YEM Yayın

Kitabın mimaride renklerle ilgili bana düşündürdüklerine ise aşağıda yer vereceğim.

İki senedir büyük keyif ve manevi doyumla yer aldığım uluslararası bir renk eğitimi çalıştayında (ki eğitim modüllerimiz Kanada ve İngiltere'de birer okulda pilot olarak uygulanmaya başladı, yuppiii!) farklı disiplinden bir renk eğitmeni arkadaşımızın önerisi üzerine aldığım kitap (ki Türkçe'ye de çevrilmiş, ne güzel!) inanılmaz etki bıraktı üzerimde. Olasılıkla ve dilerim ki bu kitap, mimarlık fakültelerinde okuma önerisi olarak sunuluyordur.

Mimarlık felsefesi benim için epey yeni bir konu olduğu ve kitap dili sanatsallığı ile bana iki, hatta beş gömlek büyük gelmiş olmasına rağmen, yeni bakışlar edindim. İlginç fikirler de filizlenmekte.

Bu blog yazısını yazmayı düşünürken de Fikirtepe'den geçiyordum, fotoğrafla süslesem ne de güzel olur dedim, diyene dek bölgeyi geçmiş bulundum :) Internetten görsellerle konuyu pekiştireyim:

image

“Mimarlık, salt görme ya da klasik beş duyu yerine, birbiriyle etkileşen ve kaynaşan birçok duyusal deneyim alanı içerir” özü etrafında şekillenen bir bakışın, tarihten güncele gelişimi o kadar net şekilde ve farklı ekollerden alıntılarla ortaya konulmuş ki..

Salt göz ve görme duyusuna hitap eden mimarinin, kişiyi gözlemci olarak dışarıda bıraktığı, oysa diğer duyulara da temas edebilen mimarinin, kişiyi de (duyguları, yaşanmışlıkları, yalnızlığı ile) mekana dahil edebilecek potansiyeli olduğu, benim gözümde, bu kitabın anafikri…

Nedense kitabı okurken hep rüyaları düşündüm. Göz görüşünün cılızlığı ile zihinde şekillenen rüya görüntüsünün duyusal kuvveti arasındaki tanımlanması güç, büyük fark…

Mimari renk danışmanlığı her ne kadar renklerin uyumu ve yaratılabilecek illüzyonlar temelindeyse de, göz haricindeki duyuların bazılarına direkt etki edebilme potansiyelini daha rahat görebildim.

Klasik beş duyuyu çeşitlendirenlerden biri olan Rudolph Steiner'a iltimas geçip, onun 12 duyu* kategorizasyonu üzerinden renklerin mimarideki etkisine dair bir beyin fırtınası paylaşmak isterim:

  • Birincil duyu olarak nitelendirilen dokunma duyusu renklerin ışığı yansıtma niteliği ile harekete geçirebilir. (Mat renklerin doku, parlak renklerin kaygan yüzey hissi yaratması
  • Hareket duyusuna, sıcak ve soğuk renklerin mesafesel illüzyonları ile, bedenin mekandalığını destekleyecek veya sabote edebilecek şekilde dokunulabilir.
  • Farklı uyaranların, duyuları alışageldiğinin aksi kombinasyonda etkilemesi tatsız hisler yaratıyor. (göz ve kulak duyularının birbiriyle çelişen sinyal alması sonucu oluşan yolculuk esnası mide bulantısı buna bir örnek) Denge duyusu, alışılageldiği üzere, zeminde koyu renklerin mevcudiyetiyle dahi desteklenebilir.
  • Bir mekanın ısısını ve hatta gürültüsünü olduğundan farklı algılatmak için yapılan renk araştırmalarının sayısı çok. Isı ve işitme duyularına renklerle dokunabilmenin mümkün olduğu ortada.
  • Kavramsal duyuya dokunmanın yöntemi renklerden değil, renk birlikteliklerinden geçiyor.
  • Rengin tetikleyebildiğini düşündüğüm bir başka duyu ise ego duyusu. İşlevsel renk seçimleriyle, kişiyi mekanın hakimi hissettirmek de, çaresiz hissettirmek de mümkün
  • Yaşam duyusunun ise renklerden ziyade, aydınlıklar ve gölgelerle gıdıklanabileceğine dair bir hissiyatım var.

Okunası, didiklenesi ne çok yeni başlık!

Renklerden faydalanılmadığı sürece diğer duyulara ulaşmanın zorlaştığı çıkarımıyla bitiriyorum yazımı. Kitabı mimariye ilgi duyanlara hararetle tavsiye ediyorum.

 

image
Tenin Gözleri / Juhani Pallasmaa / YEM Yayın

(*) Rudolf Steiner'in duyular üzerine çalışmalarına dayanan antropoloji ve spiritüel psikoloji on iki duyu ayırt eder: dokunma, yaşam duyusu, öz-hareket duyusu, denge, koku, tat, görme, sıcaklık duyusu, işitme, dil duyusu, kavramsal duyu, ego duyusu Albert Soesman, Our Twelve Senses: Wellsprings of the Soul, Hawthorn Press, 1998